Pazarda ya da markette onu nerede görseniz tanırsınız. Birbiri ile yarışır derecesin de kırmızılık da dizilmiş, şeklen muntazam, ebatça bir diğerinin aynı büyüklüğün de, göz alıcı bir parlaklıkla duran domatesler. İşte o domateslere karşı koyamıyorum ve alıyorum iki kilo. Buzdolabına yerleştirdiğim domateslerim her buzdolabını açtığım da yüzüme ışıldıyor. Günler günleri kovalarken, domatesleri alalı 2 haftaya yaklaşmışken domates hiçbir bozulma belirtisi göstermiyor. Domates adeta günlere ve evrimine meydan okuyor. Ve anlıyorum ki aslın da o bir domates değilmiş.
21.09.2012
1625
Domatesin aslın da bu halinin makbul olduğunu düşünen bir zihniyetle alışveriş ettim uzun süreler. Şehir de büyümenin, hiç domates fidesi görmemenin etkileri var tabi. Benim için meyve ve sebzelerin hikâyesi pazar da başlayıp evimiz de bitiyordu. Zamanla tüm bunlar konusun da birçok şey öğrendim, ama şuan ki konumum ve bulunduğum sektör gereği de tüm bunlarla ilgili inanılmaz şeyler öğreniyorum ve her seferin de doğru bildiğimiz birçok şeyin aslında ne kadar yanlış olduğunu fark ediyorum. Konuya dönersek; dolabımda duran ve artık onun domates olmadığını düşündüğüm besini anlamak için aslında çok düşünmeye gerek yok.
Eskiden üretilen besinlerin tohumları her yıl biraz ayrılır, seneye o tohumlardan tekrar mahsul alınırdı. Arada gerçekleştirilen tohum takasları da toprağa ve ürüne öyle verim sağlanırdı ki hem toprak dirençlenir hem de ürünün çeşitliliği artardı. Dünya da hiçbir şey kalmasa biraz tohumunuz varsa her şeyiniz var demekti. Ama artık işler farklı gelişiyor. Halk dilin de hormonlu diye adlandırılan bu domatesler şık görünüme ve uzun süren raf ömrüne sahip. Tüm Dünya’ da alıcısıda epey fazla. Birçok ülke bununla mücadele etse de kendini kaptıran ülkeler de hatırı sayılır bir rakam da. İşte o domatesler hibrit tohumla üretiliyor. Hibrit Tohumlar ‘’Yeşil Devrim’’ projesiyle 1980 li Türkiye’ ye girdi. Hibrit tohum kısır bir tohumdur, yani gelecek mevsim için tohum üretemezsiniz, pahalıdır, dışa bağımlılık yaratır, birçok ürünün neslinin tükenmesine sebep olur, lezzetli değildir ve aşırı sulamaya ihtiyaç duyar. Tabi aşırı sulanan toprak tuzlanır ve verim yapılamaz hale gelir, diye özetleyebilirim kısaca.
Benim için de çok yeni ama insanlık için epey eski ve üzücü olan bu konu da biraz daha bir şeyler öğrenmek istediğim de Buğday Derneği ile karşılaştım. Buğday Derneği ilk tohumları 1990’lı yılların başında Bodrum’da Buğday Bitkisel Ürünler Restoranı ve Doğal Yaşam Merkezi’nde atmış. Victor Ananias buğday fikrinin, hareketinin, derneğinin kurucusuymuş. Dernek niyetlerini ise şu sözlerle anlatıyor ‘’Tek tek bireylerde ve bir bütün olarak toplumda ekolojik yaşam bilinci ve duyarlılığı oluşturmak; ekolojik dengelerin geri dönüşü olmayacak hız ve biçimde bozulması sonucunda ortaya çıkan sorunlara çözüm yolları sunmak ve doğa ile uyumlu yaşamı desteklemek’’.
Başarılı birçok projeye imza atmışlar. Şimdi ise ‘’Tohumlara Özgürlük Küresel Girişimi'nin kampanyası 2-16 Ekim tarihleri arasın da olduğunu ve tohumların yerimiz de oturarak korunmayacağını söylüyorlar bize. Dünyaca tanınan doğa aktivisti Vandana Shiva'nın da destek verdiği kampanyada, 15 gün boyunca dünyanın çeşitli yerlerinde tohum kampanyaları ve etkinlikleri düzenlenecek. Tohum Takas Ağı Projesini bir yıldır sürdürerek herkesi yerel tohumlarımıza sahip çıkmaya çağıran Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği de aynı tarihlerde çeşitli etkinlikler düzenleyerek kampanyayı destekleyecek. Ve bizi 2 Ekim'den 16 Ekim'e kadar Tohumlara Özgürlük konusunda etkin ve etkili sivil toplum hareketi yaratmayı, böylelikle bireylere ve hükümetlere "uyanın" çağrısı yapmayı amaçlayan kampanya davet ediyorlar.
Ve Gandi der ki "Adaletsiz kanunlara uyulması gerektiği batıl inancı devam ettiği sürece, kölelik de bitmeyecek. İnsanlık ve dünyadaki çeşitlilik tohum köleliğinin yeni bir haline doğru itiliyor’’ . Sesine kulak vermek gerek derim.
Dilek Kayacan/Tarımsalpazarlama.com