Tarımda Doğru Olanı AB Biraz Geç Anladı, Biz Daha Şanslıyız!
Tarımsal üretimde devamlılık ve denge denildiğinde biyolojik varlıklar, doğal, yarı-doğal ekosistemler pek farkında olmadığımız, göz ardı edemeyeceğimiz esasen verimlilikte en önemli kıymetlerimizdir.
Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası (OTP) çerçevesinde, şu an ülkemizde hemen hemen her üretim alanındaki geleneksel tarım faaliyetleriyle gıda üretiminin, ekosistem ve özelliklerini muhafaza edebilme amacıyla ne kadar uyum sağladığını gözden geçirmemiz gerekiyor. Yakın dönemde, AB üyesi olması beklenen Türkiye’de, hem tarımsal üretime yönelik uygulamalar hem de doğanın korunumu öncelikleri ön plana alınırsa, ülkemizde tarımsal açıdan beklenen tarımsal üretimde uyum kısa zamanda gerçekleşebilir.
Tarımsal üretimin yoğunluk ve önem kazandığı geçen yüzyılda, tarımsal faaliyetler ve doğa arasındaki önem açısından çekişme, erozyondan korunum amaçlı önlemler ve sulakalanlardaki su tüketiminin tarım amaçlı yönlendirilmesinden ibaretti. Ancak, daha sonraları Avrupa ülkeleri kendi ülke nüfuslarına yeterli gıda miktarını ve güvenliğini garantilemek amacıyla, gittikçe özelleşen birim alanda en yüksek verimi almaya yönelik artan tarımsal faaliyetlerle, üretim alanları ve doğa arasındaki etkileşimi bozma eğiliminin baskın olduğu bir üretim şekline değiştirdi.
Daha sonraları kurulan Avrupa Birliği, üyesi olan ülkelerinin tarımsal üretimini destekleyen ortak bir pazar modelini şekillendirdi. Bu pazar için bitkisel ve hayvansal üretime verilen destekler, birliğe dahil olan ülkelerin ulusal tarım politikalarının oluşmasında oldukça olumlu etkiler yarattı. Birliğin üyesi olan ülkelerde yürütülen tarımsal üretim ve zirai faaliyetleri teşvikleyen bir sistem oluşturulması ve eş zamanlı çevresel soruların çözümüne yönelik araçların benimsenmesi halen geçerli olan bu anlaşma çerçevesinde olmuştur. Avrupa’nın tarımsal üretimini arttırmak, AB üreticileri için adil bir refah düzeyi sağlamak, tarımsal pazarı koruyarak sabit tutmak ve tüketicilere kaliteli ve uygun fiyatlarda tarımsal ürünler sunabilmek bu birliğin ortak politikasında belirlenen hedeflerdir. Bu beklentilerin gerçekleşmesinde AB ülkeleri arasında vergilerin kaldırılarak ürünlerin serbest dolaşımı, fiyatların tüm ülkelerde aynı seviyede tutulması ve de üretime ve üreticiye büyük destekler çok önemli bir rol oynamaktadır. Durum böyle olunca bu birlikteliğin ilk yıllarında başta tahıllar olmak üzere belli monokültürlere doğru yeknesak bir üretim, yoğun pestisit ve gübre kullanımının giderek arttığı bir tarımsal üretim anlayışının yerleşmesine yol açmıştır. Tarımsal üretim girdilerini artırmak için Avrupa ülkeleri kimyasal gübreleri teşvik eden destekleme sistemleri kurmuş, bundan sonra ne tuhaftır ki, aşırı üretimi engellemek amaçlı ilk kota uygulamasına da yine bu birlik başlatmıştır. Tarımsal üretimin yapıldığı yerlerde yapılan tek taraflı amaca yönelik uygulamaların doğa üzerindeki olumsuz etkileri ancak yapılan bazı reformlarla dikkate alınmaya başlanmıştır. Daha sonra doğanın korunmasına yönelik birlik üyeleri tarafından birçok yeni uygulamalar ve önlemler peşin sıra yürürlüğe konmuştur.
Alışılagelmiş tarımsal üretim teknikleri tarımda biyolojik çeşitliliği ve topraklarımızı nasıl etkiler?
Ülkemiz AB ülkelerinin üzerinde durduğu üretim modeline ve kriterlere uygun çok değerli topraklara sahip ve biyolojik çeşitlilik açısından bunlar çok değerli kıymetler. İşte bu noktada ülkemiz üreticilerinin üretim yaptığı topraklarına daha iyi sahip çıkmasının gerekliliği ve bu bilincin oluşmasının önemi yüzümüze bir tokat gibi çarpıyor. Yapacağımız bir takım yanlış uygulamalar üretimin artırımına yönelik belli bir süre için olumlu etki gösterse de, çoğu zaman bu biyolojik çeşitlilik ve mikroorganizma zenginliği gibi değerler uzun sürede kötü yönde etkileniyor. Bundan önceki bir yazımda siz değerli okuyuculara bahsetmeye çalıştığım, biyolojik zenginliğin korunması topraktan başlıyor. Ben bu konulara bu yazımda değinmeyeceğim ama biyolojik çeşitliliğin korunması sadece çeşitliliğe bağlı yaban hayatın devamı için değil, aynı zamanda ekolojik açıdan üretim yapılan alanlarda sürdürülebilir bir verimlilik içinde önemlidir. Bu korunum, toprak besinlerinin alınabilir forma dönüşmesi, dolaylı yönden CO2 kaynaklı sera etkisinin azalması, istenmeyen ve kültür bitkisine zararlı olabilecek mikroorganizmaların ve zararlıların doğal olarak baskı altında tutulması ve zararlı kimyasalların kullanılmaması gibi eşsiz faydalar sağlamaktadır. Avrupa’da şimdiye kadar yapılan yanlış uygulamalar ve tek bir amaca odaklanarak diğer bir takım enstrümanların göz ardı edilmesi bazı bölgelerde tuzluluk ve sulama kaynaklarının kısıtlı kullanımı toprakta biyolojik dengenin kaybı gibi sorunlarıda beraberinde getirmiştir. Bu yüzden tarımda üretimin rantabilitesi suni girdilere bağlı olarak sağlanmaktadır. Bizse bu yönlerden ülke olarak çok şanslıyız, onlara göre daha az yorgun ve iyi yönlendirilirse tüm Avrupa yı besleyecek potansiyele sahip biyolojik dengesi yok olmamış üretim alanlarımız bakir topraklarımız var.
Biyolojik çeşitliliğin teşvik edilmesi
Biyolojik çeşitliliğin ve biyolojik yöntemlerle hastalık ve zaralılarla mücadele ve riski yüksek olan zararlı tarımsal sistemlerden zaman içerisinde cayılması üzerinde durulması gereken önemli bir husus. En verimli üretim alanlarının zaman zaman yapılan uygulamalarla doğaya en çok zarar veren ve ekosistemi tahrip eden yerler olabileceği ihtimali hiç bir zaman unutulmaması gerekli. Tek tip ürün ve hayvancılık ekolojik zararları bilinen kimyasalların kullanımında artışı beraberinde getirmektedir. Bunların zaman içinde o Avrupa’nın şu an elinden kayarak giden ama henüz bizde hala varolan değer verimli topraklarımızda her geçen gün birikebileceği düşünülürse bunun bizlere de olumsuz sonuçlar doğuracağı kaçınılmaz bir gerçektir. Bugün gıda pazarında genetik olarak değiştirilmiş ürünlerin (GDO) giderek dünya pazarlarında artması, gıdalarda çoğu zaman antibiyotik formunda olan katkı maddelerinin vücutta dirence sebep olması üstelik biyolojik çeşitlilik için tehdit oluşturması üzerinde durup düşünülmesi gereken bir husustur.
Durum böyle olunca etkili biyolojik yöntemlere yönelim, kullanımı ve yenilerinin araştırılmasının ne kadar önemli olduğu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ülkemiz açısından, içinde bulunduğumuz yüzyılda her geçen gün artan gıda tüketimini karşılarken biyolojik çeşitliliğe önem veren yaklaşımlarla tarımsal üretimin şekillendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Özellikle, doğa ve biyolojik çeşitlilik dikkate alındığında, tarımsal sistemler, sosyo-politik etkenler, çevre düzeni, su kaynakları gibi hususlar hergeçen gün daha da çok önem arz etmektedir. Bunun için artık temennim çok geçmeden aynı hatalara düşmeden Avrupa üyesi ülkelerin hatasını anlayıp şimdi düzeltmeye çalıştığı bir takım yanlış uygulamalardan bir takım dersler alarak ülkemizin tarımsal üretimde daha da ileri bir konuma gelmesi, benimle hem fikir olmayan yoktur herhalde öyle değil mi?
Saygılarımla
Mehmet Irmak