-/-/1955 bu kimliğinde yazan doğum tarihi günü yok belki Malatya da kaysı zamanıydı doğduğunda…
7 kardeşlerdi, babaları onları okutmaz ve okutmakta istemez
İstanbul’a kaçar okumak için. Gündüz terzilik yapıp gece okula gider. Vefa Lisesinde okur sonra eğitim enstitüsü ve öğretmen olur.
1980 deTerzilik için 5.000 lira alırken 600 liraya maaşla Kastamonu da okulu olmayan bir köye öğretmen olarak atanır. Yolda aynı yere atanan yeni mezun bir öğretmenle karşılaşır. Kış ve kar lapa lapa yağarken bata çıka köye giderler vardıklarında yol arkadaşı meslektaşı burada yaşanmaz diyerek geri döner.
O kalır, Köy halkı ile birlikte bir samanlığı okul ve lojman yaparlar, tahta upuzun sıralar. Küçük büyük kim varsa okula gelir. Sabah çocuklar akşam anneler babalar ve korkutur onları okula gelmek zorunlu yoksa jandarma sizi alır der bütün köyün köylünün öğretmeni olur. O köyde bir köy kızıyla evlenir. Bir kızı olur.
3 sene sonra Konya’ya bir köye tayin olur. Orada bir kızı daha olur, büyük kız yürümeye başlayınca okula gitmeye başlar, ne zaman ilk günüydü hatırlamaz hiçbir zaman.
Mecburi şark hizmeti yapması gerekir, bu sefer Şanlıurfa ya tayin olur. Konya’dan geçiş uzun bir yol Şanlıurfa, Akçakale, Dereli (Guud) Köyü…
Elini anlına siper edip baktığında Suriye’yi görebileceğiniz bir köy, bahçesiz duvarsız köydeki evlerden yola biraz daha yakın ayrı duran taştan bir göz lojman bir göz derslik bir okul. Çocukları kamyonda kaybolan ayakkabısı bulanana kadar kızgın kumların üzerine bir o ayak bir bu ayak yanarak hoplaya zıplaya bir gölge arayıp bulamaz. Karısı Kastamonu dağlarından ağaçsız bir yerde olmanın şaşkınlığı ile oturup ağlamaktan başka bir şey yapamaz.
Genç öğretmen önce köylülerle birlikte elleri ile çamur ve taşlardan duvar örmüş, sonra şehre inip fidanlıktan fidanlar almış ancak suları kuyulardan çekilen ve su sıkıntısı çeken köyde bir türlü fidan büyümez birkaç gün içinde kurur. İnat eder öğretmen bir daha diker, fidanlar devamlı kurur. Karısı “yeter artık bütün para fidanlara gidiyor” diye söylenip durur. Çocuklar üzülür hep kavga ya, tutsun artık ağaçlar ya da vazgeçsin babaları denemekten diye dua ederler.
İsmi Dereli kendisi susuz olan bu köyde inatçı öğretmen okulun bahçesine kuyudan su çektirip çeşme yaptırır. Sonra fidanlar tutar. Karısı bahçeye çok özlediği karalahanaları eker toprak yeşerir.
4 yıl yılanların ve akreplerinde yuvaları serinleme yerleri olan bahçe duvarının içindeki okulda, yazın 40-60 derece sıcaklığa varan bu yerde yaşarlar. Öğrencileri pamuğa, çobanlığa koşturulan öğretmen velilerin tepelerinde tek tek çökerek her gün çocukları toplayarak zorla okula getirir okutur.
Derler ki “Ne uğraştın hoca bu kadar, değer mi bir kelime bile Türkçe bilmeyen insanlar için bu kadar emek, okuyacak ta ne olacak bu çocuklar”
Der ki “Bir köye öğretmen olmak sadece öğrenci okutmak değildir. Köye medeniyet getirmektir.”
Karısı çok ısrar eder ve İstanbul’a tayin ister ve giderler. Yıllar geçer öğretmen emekli olur. Hiç iki yakası bir araya gelmez ve bir sürü hastalıklar çeker, duygusaldır yorulur, aklına takar hayatı insanları ruhu bozulur 2009’da vefat eder huzura kavuşur.
Çok merak eder kızı ne oldu o okul, o bahçe, o köy…
Öğrenir ki çevredeki birçok okul işlemez haldeyken bir kaç köy okuluna anaokulu yapılmaktadır. Anaokulu yapılmaya en müsait okullardan biri Ağaçlı köydür. Okulun bahçesi, bahçe duvarı, bahçesinde çeşmesi ve kocaman söğüt, kavak ve nar ağaçları vardır.
Anaokulu ek derslikler bu okula yapılır. Ağaçlar o köyün umudu, medeniyeti olmuştur.
Köylü örnek almış herkes kapısına 40 derecede altında serinleyecek bir ağaç dikmiştir. İsmi hala Dereli olsa da tarifi Ağaçlı köy dür. Kız 20 sene sonra gider kapısını çalar herhangi bir evin, tanırlar ve ikram ederler, ağaçları diken öğretmenin kızıdır.
Mehmet Ali Akın’ın...
Teşekkürler Baba…
Umut beslemeyi öğrettiğin, ilk öğretmenim olduğun, beni hep en çok seven olduğun için.
Hala öğretmeye devam ederek birkaç ağacın neleri değiştirebildiğini gösterdiğin için.
Tülin Akın
tarimsalpazarlama.com