Çiftçinin büyük sorunları var. En önemli sorunları teknik ve ekonomik alt yapı sorunlarının hep ihmal edilmiş olmasından kaynaklanan sorunlardır. Öncelikle ülkenin ve ekonominin beklentilerine uygun bir “toprak ve tarımreformu” gerçekleştirilemedi. Kendine yeterli, optimum üretim desenli işletme büyüklüğü ve modeli yaratılamadı. Bundan dolayı işletmeler çok küçük ve çok parçalı kaldı. İşletmelerin küçük ve parçalı olması, uygun teknolojilerin tarıma uyarlanmasında sıkıntılar yarattı. Dolayısıyla bunlar ürün maliyetlerinin yüksek düzeyde gerçekleşmesine neden oldu.
Tarım ve kooperatif kesimleri için Türkiye’de ekonomik ve hukuki alt yapıda yetersizdir. Her şeyden önce günümüz dünya ekonomisinde “likit sermaye” çok önemli rol oynamaktadır. Likit sermayenin iki önemli ana kaynağı vardır : tasarruflar ve Merkez Bankası yoluyla piyasaya arz edilen nakit paralar. Her iki durumda da “Banka” önemli rol oynar. Çiftçilerin/kooperatifçilerin tasarruflarını toplayıp onlar adına bu tasarrufları yönetecek ve yönlendirecek “Banka” olgusu çok önemlidir. Ayrıca çiftçiler /kooperatifler adına Merkez Bankası’ndan sıcak para talep edebilecek bir “Çiftçi ve Kooperatifler Bankası” ne yazık ki Türkiye’de hala kurulamamıştır. 1937’de “Tarım ve Kooperatifler Bankası” durumuna getirilen T. C. Ziraat Bankası’nın bu statüsü 1980’li yıllarda kaldırılmıştır. Özetle, bugünkü koşullarda tarım ve kooperatif sektörü için finansal alt yapı hazırlanmamıştır. Ayrıca, kooperatiflerin hukuki alt yapısı da yetersizdir.
Küreselleşen bir ekonomide GATT anlaşmasını hayata geçiren Dünya Ticaret Örgütü’nün temel mantığı “bir mal nerede ucuzsa oradan alınır, nerede pahalıysa oraya satılır” şeklinde özetlenebilir. GATT anlaşmasının hayata geçirilmesinde ekonomilerin ülke ve küresel bazda liberalleşmesi ana amaç olarak belirlenmiştir. Bunun için de ülkelerin “Gümrük Duvarları” belirli bir süreç içinde “sıfırlanana kadar” düşürülecektir. Ayrıca bütçelerini denkleştiremeyen bir çok ülke gibi Türkiye’de IMF’nin “ekonominin yeniden yapılandırılması” sürecine girdi. Tarımsal destekler büyük ölçüde kaldırıldı. Bir taraftan gümrüklerden mal girişlerinin kolaylaşması, diğer yandan tarımın yapısından kaynaklanan tarımsal ürün maliyetlerinin yükselmesi, tarımsal ürünlerin ihracatını kısarken ithalatında da bir patlama yarattı. Örneğin 2001 yılına göre , Dolar bazında tarımsal ihraç 2011’de 2,6 kat artarken, tarımsal ithalat ayni dönem içinde 6,3 kat artmıştır. Ayrıca ülke ekonomisini yönetenlerin, ülkenin gerçeklerine uygun sağlıklı politikalar üretememesi, IMF’nin “yeniden yapılanma politikalarını” benimsemeleri, Türk tarımını çıkmaza soktu. En tipik örneği ile bu olgu, tütün ve pamuk ile bu ürünlere bağlı sanayilerde yaşandı .
“Türkiye’deki kooperatiflerin rolü nedir” gibi bir soruya, biraz geçmişe dönerek şöyle yanıt verilebilir: Cumhuriyetin Kuruluş dönemlerinde “Tarım-sanayi-ticaret” kesiminin bütünleşmesinde özellikle tarım kredi ve tarım satış kooperatifleri önemli görevler alarak tarımsal üretimin artmasında ve çeşitlenmesinde büyük rol oynamıştır. Örneğin, kırsal kesime teknik bilgiler “Tarımsal Yayım Servisi” ile ulaşırken, tarımsal girdilerin ve onu finanse edecek kredilerin, o günkü koşullarda bir tarım ve kooperatifler bankası özelliği taşıyan “T.C. Ziraat Bankası”nın eşgüdümünde “Tarım Kredi Kooperatifleri (TKK) aracılığı ile ülkenin dört bucağındaki binlerce köye ve çiftçiye ulaştırıldı. Böylece tarımsal üretimde nitelik ve nicelik arttı. Bu şekilde üretilen başlıca tarım ürünleri, Tarım Satış Kooperatifleri(TSK) aracılığı ile ülkenin çeşitli bölgelerinden toplanıp işlenerek pazarlandı. 1950’lerde pancar üreticileri kooperatifleri ile Türkiye Şeker Şirketi’nin ortaklaşa çalışmasıyla şeker üretimi geliştirilmiş, tarımsal ithalat büyük ölçüde azalmış, buna karşılık tarım ürünleri ihracatı gelişmiştir. 1960’larda bugünkü “Tarımsal Kalkınma Kooperatifleri”nin atası olan “Köy Kalkınma Kooperatifleri” devreye girdi. Türk çiftçisi, bu kooperatiflerle “kooperatifçilik teorisi” ile daha yakından tanıştı. Son çeyrek yüzyıldır izlenen ekonomi politikaları, tarım kesiminde kooperatifçiliği oldukça zayıflatmasına karşın tarım kesimindeki kooperatifler, hala önemli bir potansiyeli harekete geçirecek düzeydedir. Örneğin 2011 yılında sofralık zeytin ihracatında Marmara Birlik birinci, kuru üzüm ihracatında Tariş Üzüm Birliği ikinci sırada yer almışlardır. Türkiye düzeyinde kooperatiflerin başarı potansiyeli yüksektir. Yeter ki, uygulanan ekonomi politikaları içinde gerekli rol kendilerine sunulabilmiş olsun.
Kooperatifçi selamlarımla…
Dr. Ayhan ÇIKIN