Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) Yönetim Kurulu Başkanı Yıldıray Gençer, tohumculuk sektörünün son yıllarda gelişme göstermesine rağmen kamuoyunda yanlış algılandığını ve ciddi bilgi kirliliği olduğunu söyledi. Sektörün en büyük sıkıntısının sanayici kimliğine kavuşamaması olduğunu vurgulayan Gençer, “Tarım Bakanlığı kanun çıkarırken tohum sanayicisi ve üreticisi olarak bizi tanımlamış olmasına rağmen, Sanayi Bakanlığı’na gittiğimizde muhatap bulamıyoruz. NACE’de kodumuz yok.
Kısa zamanda tohumculuğu sanayi kuruluşu olarak ekonomi kayıtlarına alıp, bir koda sahip olmayı umut ediyoruz. Bunun için Sanayi Bakanlığı’na sunmak üzere, tohumun üretim aşamasından sonrasına sanayi evresini anlatan detaylı bir dosya hazırladık. Bize, sanayici değilsiniz diyemiyorlar fakat sanayiciymişiz gibi de davranmıyorlar” diye konuştu.
Türkiye’de Ar-Ge olmadan tohumculuk sektörünün ilerlemesinin zor olduğunu savunan Gençer, bu doğrultuda bölgesel ve küresel rekabet için bir yasanın hazırlanması ve sektörün yeniden kümelenmesi gerektiğini kaydetti. “Ar-Ge yapmak ve sanayici olmak için özel teşvik sistemi gerekiyor” diyen Gençer, tohumculuk sektörünün de Ar-Ge Merkezi olabilmesi adına yeni adımların atıldığını bildirdi. Gençer, “Ar-Ge merkezi tanımlamasına, 50 veya 30 personel şartına uyamayan tohumculuk sektörünün dahil olması için olumlu yönde adımlar atılıyor. Bu konuda yapılan en büyük yanlış tohumculuğun diğer sanayi kollarıyla karıştırılmasıydı. Bu sektörde 50 ıslahçının, 30 ıslahçının bulunması çok zor. En büyük tohumculuk firmasının Ar-Ge merkezinde 10 civarı ıslahçı bulunabiliyor. Saha çalışmaları nedeniyle bölgesel araştırma istasyonları kurması gereken sektörümüz için Ar-Ge istasyonlarının toplamında bulunan ıslahçıların sayılması lazım” dedi.
İsrail’den tohum gelmezse aç kalmayız
Sektörün bir diğer yanlış bilineninin ise dışa bağımlılık konusu olduğunu ve bu konuda da İsrail’in işaret edildiğini dile getiren Gençer, şu bilgileri verdi: “Tohum ithalatımızın yüzde 6’sını İsrail oluşturuyor. Tarımsal ürün olarak 22 milyon dolarlık ithalat yaparken, 250 milyon dolarlık ihracatımız var. Bu rakamlar İsrail’e ilişkin endişenin yanıtını veriyor. İsrail’den tohum gelmezse aç kalmayız. Ayrıca, Türkiye’de yerli tohum üretiminin yasak olduğu gibi yanlış bir bilgi var. Tarla bitkileri grubunda tamamen yerli ürünler kullanılıyor."
Islah çalışmalarında kalite, verim ve dayanıklılığa odaklanıldı
Bitki Islahçıları Birliği (BİSAB) Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Yalçın Kaya da tohumun Ar-Ge’sinin bitki ıslahı olduğunu belirterek, ıslah çalışmalarında dayanıklılık, kalite ve verimlilik faktörlerine odaklandıklarını bildirdi. “Hedefimiz en iyileri bir araya getirmek” diyen Kaya, “En çok aldığımız eleştiri, çocukluğumdaki tatları alamıyorum, tatlar kayboldu, şeklinde oluyor. Burada en büyük faktör özlem. Aslında arzu edilen mahsulde istenen damak tadını oluşturabilecek çeşitte ıslah çalışması yapıyoruz. Formül bizde. Fakat hem yüksek tada hem de verimliliğe ulaşmamız mümkün değil. Hızla artan nüfusun ihtiyacını karşılamak için verim unsurunu ön planda tutuyoruz. Herkese yetecek miktarda gıdayı üretmeliyiz. Mahsulde tat ve aroma noktasında sıkıntı görülebilir ama vitamininde herhangi bir eksiklik yok” diye konuştu.
45 milyar dolarlık dünya pazarından 1 milyar dolarlık pay alınıyor
Toplam 660 firmanın faaliyet gösterdiği sektörde firmaların 20’si yabancı. Dünyada 45 milyar dolarlık tohumluk pazarı var. Türkiye bu pazarda 1 milyar dolarlık ticaret hacmi ile yer alıyor. Bugün gelinen noktada 75’i aşkın ülkeye 150 milyon dolarlık tohumluk ihracatı, 200 milyon dolarlık da tohumluk ithalatı yapılıyor. Burada İsrail’in payı 13 milyon dolar. 2005’li yıllara bakıldığında ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 30 seviyelerindeyken, bugün yüzde 75’lere ulaştı. 2002’de 145 bin tonluk sertifikalı tohumluk üretimi mevcutken, bu rakam 776 bin tona çıkarıldı.