Türkiye’deki laboratuvarlar bu ürünleri tespit etmekte yetersiz kaldığı için yem dışında da GDO’lu tarım ürünleri rahatlıkla Türk pazarına sokulabiliyor.
Hayvansal üretimde tüketici için en büyük soru işareti GDO’lu yemler. Büyük baş ve kanatlı üretiminde yem olarak kullanılan Mısır ve soyanın ithal edildiği ülkeler büyük oranda GDO’lu üretim yapıyor. Yem dışında Genetiği Değiştirilmiş (GD) tarım ürünlerinin iç piyasaya sokulduğu da ülkemizde zaman zaman gündeme gelmekte.
Sadece Mersin Limanı’nda son 1 yılda tonlarca GD mısır gluteni, pirinç ve mercimek gündeme taşındı. Greenpece Akdeniz Tarım Kampanyalı Sorumlusu Nejat Dinç’e göre, GDO konusunda en önemli sorun denetim.
“Son dönemde Türkiye üst üste GDO’lu bebek maması, pirinç, mercimek skandallarıyla çalkalandı. Bu skandalların temel sebebi, Türkiye’nin GDO ithalatına (hayvan yemi amacıyla) izin vermesi. Greenpeace olarak GDO’ların hiç bir formuna izin verilmemesi gerektiğini savunuyoruz” diyen Dinç, üzülerek haklı çıktıklarını söylüyor.
‘Kimlik tespiti yapılamıyor’
Greenpeace olarak geçen yıl GDO’ların denetim sorununa ilişkin rapor yayınladıklarını ve raporda bakanlığa bağlı 41 laboratuvarın 36 tanesinde GDO’ların kimlik tespitinin dahi yapılamadığına yer verdiklerini kaydeden Dinç, şu tespitlerde bulundu:
“Eğer yasaklı GDO’ların kimlik bilgileri yoksa onları engellme şansınız da olmaz. Bu durum şuna benziyor; Ülkenize IŞİD’i sokmak istemiyorsunuz, ama IŞİD üyelerinin kim olduklarına, eşkallerine, kimlik bilgilerine dair elinizde hiç bilgi yok. Raporumuz sonrası Ziraat Mühendisleri Odası bakanlığa yasaklı GDO’ların tespiti ile ilgili bilgi edinme başvurusunda bulundu. Başvuruya Gıda ve Kontrol Genel Müdürü İrfan Erol imzasıyla verilen cevapta dünyada ticareti yapılan 5 ayrı genetiği değiştirilmiş soya çeşidinin kimlik ve miktar tespiti yapılamadığını itiraf etti. Türkiye’de sadece 3 çeşit genetiği değiştirilmiş soyanın (hayvan yemi amaçlı) ithalatına izin verildiği düşünülürse, bu çok vahim bir tablo. Türkiye her yıl milyarlarca dolar harcayarak yılda 2 milyon tonun üzerinde GD soya ithal ediyor. Bu soyalar da en başta tavukçuluk sektöründe yem hammaddesi olarak kullanılıyor.
Oysa ki kaybettiğimiz tarım topraklarında 7 milyon ton soya üretebilirdik. Bu miktar da, Türkiye’nin ihtiyaç duyduğunun 3 katından fazla.”
Sağlığa etkisi?
Genetiği değiştirilmiş ürün tüketmek sağlığa zararlı mı? Bilim dünyası uzun zamandır bunu tartışıyor. Prof. Dr. Çokuysal, yapılan çalışmaların GDO’lu diyetlerle alınan DNA’nın toplam DNA’ya oranının 1/10 bin - 1/100 binden daha az olduğunu gösterdiğini belirterek, “Bu oran günlük hayatımızdaki ciddi risklerden çok daha gerilerde. Ama sonuçta oranı ne olsursa olsun böyle bir risk vardır. Çalışmalar potansiyel risklerin; alerji, toksitite, kanser, antibiyotiğe direnç ve besin kalitesinde bozulma olduğunu gösteriyor” diyor.
‘Mısırların tamamı GDO’lu’
Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nden Prof. Dr. İbrahim Ak da, “Konvansiyonel hayvancılıkta GDO’lu yem kullanımı konusunda bir kısıtlama ve yasaklama söz konusu değil. Yumurta ve kanatlı eti üretiminde en fazla kullanılan yem hammaddeleri mısır ve soya. Dünyada üretilen mısır ve soyanın büyük bir bölümü de GDO’lu. Organik hayvancılıkta ise organik olarak üretilmiş yemler kullanılması gerektiği için normal koşullarda bir sorun yok” diyor.
Gümüşhane Üniversitesi Kelkit Aydın Doğan MYO Organik Tarım Programı yöneticisi Doç. Dr. Bahri Bayram ise, yemle GDO bulaşığına ilişkin olarak, özellikle hayvan beslemede kullanılan mısırların büyük bölümünün Latin Amerika ülkelerinden geldiğine dikkat çekerek bu mısırların tamamının GDO’lu olduğu uyarısında bulunuyor.
‘900 çeşit gıdada kullanılıyor’
Ege Üniversitesi Ziraat Fükültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Burçin Çokuysal’ın tespiti ise çarpıcı; “Dünyada en çok üretilen 4 GD ürün soya, mısır, pamuk ve kolza. En fazla üretim yapan ülkeler ise Amerika, Arjantin, Brezilya, Kanada ve Çin. Türkiye’nin yurt dışından satın aldığı, 800 bin ton soyanın yüzde 90’ı, 1.8 milyon ton mısırın da yüzde 80’i ABD ve Arjantin kaynaklı. Mısır ve soya gibi ürünler şekerlemeler, asitli içecekler, çocuk mamaları, sebze püreleri vb. birçok hazır gıda maddesinin içinde var. Mısırın 700, soyanın ise 900 çeşit gıda maddesi içinde kullanıldığı düşünülürse transgenik gıdaların dolaylı tüketim miktarının önemi açıkça görülecektir.”
Terminatör gen tekeli
Ülkemizde GDO’lu tohum ve gıda üretimi ile gıda ithalatının yasak olduğunu kaydeden Çokuysal, “Ülkemizde sadece yem amaçlı 14 mısır, 3 soya geninin ithalatına izin verilmiş durumda. GD ürünlere masumiyeti ispatlanana ve uzun süreli etkileri belirlenene kadar temkinli yaklaşılmalı. Etiketlenerek, tercih tüketicilere bırakılmalı” diyor.
GD bitki ve tohum üretiminde tekelleşmenin bugün gözlenilen en ciddi yapılaşma olduğuna dikkat çeken Çokuysal, bunu da şöyle açıklıyor;
“Dünyada GD tohumların üretimi 8-10 çok uluslu şirketin elinde ve bu tohumları satın alan üreticilerin tohumdan tekrar üretim yapmaları terminatör gen teknolojisi kullanılarak engelleniyor. Bu genetik kontrol sistemi ile transgenik bitkinin tohumunda geç olgunlaşma döneminde üretilen toksik maddeler sayesinde hücreler ölüyor. Böylelikle o tohumla ikinci kuşak üretim yapılması olanaksız hale geliyor. Buna en çarpıcı örnek; Hindistan’a ait “Basmati” adındaki çeltik tohumu. Patentini alan Texas’lı şirket adını “Texati” koydu ve tohumu isteyenler artık bu yabancı şirketten satın almak zorunda kalıyor.”
‘Bilim ‘GDO’lu yem zararlı’ demiyor’
Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Zootekni ve Hayvan Besleme Bölüm Başkanı Prof. Dr. Metin Petek ise GDO’lu yemlere ilişkin, “Mısır konusunda şüpheler vardı ancak mısırın çoğunu kendimiz üretmeye başladık. Soyayı dışarıdan almaya devam ediyoruz. Soyadan kaynaklı bir GDO beslemesi olabilir. GDO ile beslemeyle ilgili EFSA’nın (AB Gıda Güvenlik Kurulu) yaptığı açıklamalar var; GDO ile beslenen hayvanların dokularında sıvılarında GDO’lu proteinlere rastlanmadığına ilişkin bildiriler var. Bilimsel olarak yapılmış bir karşı bildiriye rastlamadım diyebilirim.”