İstanbul’daki ekolojik pazarın müdavimleri onu yakından tanır.
Bahar aylarında eğer ondan fida aldıysanız, bir sonraki hafta “Bizim çocuklar nasıllar, keyifleri iyimi?” diye size sattığı fidelerin sağlığını soracak kadar yaptığı işi seven bir çiftçi...
Şaban Burhan, 2001 yılında meyve üreterek başladığı organik tarıma bugün onlarca sebze ile ekmek, sucuk ve yoğurt gibi ambalajlı ürün üretimini de ekleyerek devam ediyor. Kaydettiği bu gelişmeyi Buğday Derneği'nin kurduğu %100 Ekolojik Pazarların varlığına bağlayan Şaban Burhan, “Organik tarım bana gerçek mutluluğun karşılıksız fayda sağlamak olduğunu öğretti. Benden ürün alanların gözlerindeki şükran duygusunu hiçbir şeye değişmem” diyor. Ekolojik pazarların Şaban abisi ile pazarların koordinatörü Leyla Aslan Ünlübay arasındaki sohbete kulak verelim şimdi.
-Şaban Abi, organik tarıma ne zaman başladınız ve daha öncesinde hangi işle ilgileniyordunuz?
Organik tarıma başlamadan önce gıda toptancılığı yapıyordum. 2001 yılında organik tarım yapmaya karar verdim ve 2001 yılında başladım.
-Organik tarıma geçmenizin nedeni?
O yıllarda Türkiye de organik tarım çok az yapılıyor ve üretilen ürünlerin %98’ i yurt dışına ihraç ediliyordu. Ben ise organik ürünleri kendi insanımızın tüketmesi gerektiğini, üretimimizin önce kendi halkımıza yapılması gerektiğini düşünüyordum. Çünkü bizim insanımız yurt dışındaki insandan daha az değerli olamazdı. Üretilen organik ürünlerin yurt dışındaki insanlar için üretiliyor olması kendi insanımıza değer vermediğimizi gösteriyordu çünkü. İşte bu yüzden ben kendi insanımız için organik ürünler üretmek istedim.
-Çevrenizden aldığınız olumlu ya da olumsuz tepkiler neler oldu?
Öncelikle ailem çok destek oldu. Çünkü hem kendi sağlığımız hem de halkımızın sağlığı için organik üretim çok önemliydi. Ancak etrafımdaki konvansiyonel tarımla ilgilenen hiçbir tarımcı kafamda hayal ettiğim üretimin gerçekçi olmadığını söylediler. Bunun ütopik olduğunu, bir hayal olduğunu ve asla gerçekleşmeyeceğini söyleyip durdular.
-Organik üretime başladıktan sonra karşılaştığınız zorluklar neler oldu?
Az önce de söylediğim gibi o yıllarda Türkiye’de organik ürün üretimi kısıtlıydı. Buna bağlı olarak bilgi birikimi ve tecrübede kısıtlıydı. Gidip danışıp bilgi alabileceğimiz birileri veya bir kurum yoktu. Evet üniversitedeki bu alanda uzmanlık yapmış hocalar vardı, ancak onlar da teorik bilgi verebiliyorlardı. Oysa bizim ihtiyacımız pratik bilgi idi. Özellikle besleme ve zararlılara karşı mücadelede çok zorlanıyorduk. İşte bu yüzden, tüm bunları deneme yanılma yolu ile kendimiz tecrübe etmek durumunda kaldık. Bu deneme yanılma metodunda ise takdir edersiniz ki her zaman ilk seferde başarıya ulaşmak mümkün olmuyordu. Ama zarar etsek bile vazgeçmedik.
-Organik tarıma başladığınız günden bu yana edindiğiniz en önemli tecrübeler neler oldu?
Organik tarım bir üretimden ziyade bir felsefe, bir yaşam tarzı, vicdani bir sorumluluk... Ben tüketicileri asla tüketici olarak görmedim. Onlar hayata bakışı benimle aynı olan yol arkadaşlarım. Ve ben organik ürünlerle beslenmek isteyen bu yol arkadaşlarım için üretim yapıyor, her yıl üretim yelpazemin çeşitliliğini artırmaya çalışıyorum. Organik tarım bana şunu öğretti: Gerçek mutluluk “Karşılıksız fayda sağlamanın verdiği hazdır…”. Ve ben ürünlerimi tüketen kişilerin benden ürün alırken gözlerindeki şükran duygusunu gördüğüm zaman ki mutluluğumu hiçbir şeye değişmem.