Akyol 70 yaşında ve arıcılığın yanında bir de İstanbul Üniversitesi’nde felsefe okuyor. Akyol’a göre ‘Arıcılık evliya mesleği’.
Akyol, 2007 yılında geçmiş organik üretime. Arıcılığı iş olarak değil insanlara hizmet olarak gördüğünü söylüyor; “Telaşımız da toprak ananın karnına girmeden önce insanlığa hizmet etmek. Para kazanma hırsı vicdanın önüne geçmişse iyi bir iş yapmayı düşünemezsiniz.”
Kastamonu’nun Küre Dağları’nda başladığı organik arıcılığa bugün Sivas ve Bartın yaylalarında 400’e yakın kovanla devam ediyor Akyol. Talebe göre kovan sayısını arttırmak gibi derdi olmadığını söylüyor. Mottosu; “Sınırlı kovanla nitelikli iş yapmak.”
Organik üretime geçtiği 5 yıl öncesine kadar arıcılığı ticari amaçla yapmadığını anlatan Akyol, “Niçin organik arıcılığa geçtiniz?” sorumuza şu yanıtı veriyor: “Bu işi yapıyorsam nasıl en iyi şekilde yaparım diye düşündüm. O zamanlar köydeydim. Türkiye’de ve dünyada arıcılığı araştırdım ve organik arıcılık diye bir sistem olduğunu gördüm. Bizim yaptığımızdan daha faydalı ve doğru olduğunu düşündüğüm için organik bal üretimine geçtim.”
Tüm ürünlerinin sertifikalı olduğunu kaydeden Akyol, “Arı kovanlarımızın çevresinde ilaçlı tarım alanı yok. Ana yollara yakın bir yerde de olmaması gerekiyor. Egzoz dumanı gibi kötü gazlar buraya ulaşmıyor. Kovanlar evimiz gibi temiz tutulması gereken yerler. 2007’de tüm kovanlarımızı da organik üretime uygun hale getirdik. Hiç bir aşamada ilaç kullanmıyoruz” diyor.
‘15 liraya bal satılmaz’
Organik arıcılıkla babadan oğula geçen geleneksel arıcılığı karıştırmamak gerektiğinin altını çizen Akyol, tüketiciyi arı ürünlerindeki sahtecilik konusunda da uyarıyor:
“İnsanlar NASA’dan izin aldıklarını söyleseler balı da Mars’tan getirseler hiç bir balın kilosu 200 liranın üstünde satılamaz. Bu dolandırıcılıktır. Keza 10-15 liraya da bal satılmaz. Buna dikkat etmek gerekir. İnsanlar aldıkları ürünün ardına düşmeli. Üstünde organik etiketi olan her ürüne de kanmamak lazım. Devletin bu konuda denetimlerini arttırması da şart.”
Dilmen’i ‘Bal aşkı’ üretime başlattı
Nürnberg’de katıldığı bir konferanstan sonra organik arıcılığa merak salan Nükhet Dilmen (48) de 2008 yılından beri sertifikalı organik bal üretiyor. Bal yemeyi çok sevdiği için arıcılığa başlayan Dilmen için arıcılık bir tutku olmuş. Aynı zamanda yayıncılık da yapan Dilmen, Rize’nin Çamlıhemşin yaylalarında ve Balıkesir’in Gölova ilçesinde üretim yapıyor.
‘Kimyevi bir ilaç yok’
Ürettiği balın yalnız sofrada yemek için değil aynı zamanda sağlıklı da olduğunu söyleyen Dilmen, organik arıcılığı şu sözlerle anlatıyor: “Biz kovanlara arının kendi yaptığı peteği koyuyoruz. İçinde hiçbir ilaç bulunmayan petekler bunlar. Kendimiz üretemediğimiz zaman sertifikalı petek alıyoruz. Konvansiyonel ilaç katkılı petek kesinlikle kullanmıyoruz. Ayrıca arılara antibiyotik türü insan sağlığına zararlı hiçbir ilaç da vermiyoruz. Sertifikalı organik usule uygun ilaçlar kullanıyoruz. Mesela kimyevi bir ilaç yerine kekik yağı kullanıyoruz bazen. Kovanlarımızın 5 kilometrelik çevresinde ilaçlı tarım arazisi de yok.”
Yılda 1 tona yakın organik bal ürettiğini kaydeden Dilmen, devletten organik tarıma destek vermesini de istiyor. Dilmen, “Üretim yaptığımız yerlerde konvansiyonel arıcılık yapılmaması gerek. Devlet bunu kontrol etmeli. Organik üreticilere alan yaratmalı. Sertifika kuruluşlarına çok para ödüyoruz. Bu denetimler devlet eliyle de yapılabilir” sözleriyle taleplerini ve sorunlarını sıralıyor. Organik balın Türkiye’de yaygınlaşabilmesi için konvansiyonel tarım arazilerinin azaltılması gerektiğine değinen Dilmen, “İlaçlı tarım arazileri fazla olunca organik arıcılık yapmak da çok güç” diyor.
Vicdani sorumluluk
İnsan sağlığına faydalı gıda üretimi için denetimlerin doğru yapılması gerektiğini söyleyen Dilmen, “Üretim safhasından sonra kontroller duruyor. Mesela ben balı aldıktan sonra nerede depoluyorum bunu kimse kontrol etmiyor. Yani bu işler biraz vicdani sorumluluk gerektiriyor. Böyle denetim mekanizmaları içinde hile yapanlar da olabilir” diyerek organik üretimin denetimine dikkat çekiyor.
ORGANİK BALDA ‘ZİRVE’YE ÇIKTIK
Türkiye’de organik bal üretimi için koşulların çok uygun olduğunu anlatan ‘arıcılar’, ‘Eğer devlet biraz yardımcı olursa, organik bal pazarında dünya lideri olabiliriz’ dediler
SAMET AKTEN-İstanbul
Türkiye’de organik bal deyince ilk akla gelen üreticilerden biri Silifkeli Celal Çay. 2009 yılından beri Torosların zirvesinde ekolojik üretim yapan Çay için arıcılık aile geleneği. 70 yıl önce 40-50 kovanla başladıkları arıcılıkta Çay ailesi bugün Türkiye’nin ve dünyanın önde gelen organik bal üreticilerinden biri olmuş.
Ailenin üniversite mezunu tek üyesi Celal Çay, yabancı dili ve araştırmacı ruhuyla baba mesleği arıcılığa dünyayı takip ederek yön veriyor. “En iyi balı nasıl üretebiliriz diye araştırdığımda dünyada yüzde yüz organik arıcılık diye bir şey olduğunu keşfettim” diyen Celal Çay, 3 yıl önce organik bal üretimine geçerken büyük sıkıntılar yaşadıklarını söylese de bugün arıcılara organiğe geçmeleri için ikna turları yapıyor.
Ünlü müşteriler
Yılda 500 kovanla yaklaşık 7-8 ton organik bal üreten Çay’a organik arıcılıkla para kazanıp kazanamadığını soruyoruz. Çay bu sorumuzu gülümseyerek yanıtlıyor: “Bundan 5-6 yıl önce ‘Bir kişi gelecek ve senden bin 500 liralık bal alacak’ deseler güler geçerdim. Şimdi öyle müşterilerim var ki ürüne güvenip fiyat dahi sormadan satın alıyor. Balın kilosunu 160 liraya satıyoruz ama kilosu 400 lira desem alacak olanlar var.” Aralarında Dr. Ender Saraç, Sinan Çetin, Hakan Altuğ gibi ünlülerin de olduğu bilinçli bir müşteri potansiyeline sahip olduğunu kaydeden Çay, “Organik bal tüketicileri genellikle çok bilinçli oldukları için bazen benim bile ilk defa duyduğum organik analizleri soruyorlar. Hatta bazı iş adamları Mersin’e gelerek üretim yerimizi ziyaret ediyor. Yani sertifika kuruluşlarının yanında ciddi bir tüketici kontrolü de var” diyor.
Balda Toros etkisi
Çay, ürünlerindeki kaliteyi Toroslar’a borçlu olduğu görüşünde. Torosların zirvelerinde ürettiği balın kaliteli olmasındaki en büyük etkenin Akdeniz iklimi olduğunu belirten Çay, “Toroslarda yazlar kurak geçtiği için su çok az. Bu yüzden bitkiler daha küçük meyve verirken aroma daha yoğun oluyor. Mesela Karadeniz’de çok fazla yağış olduğu için meyveler büyük ama aroma oranı az. Bizim yöremizde arılar, bitkilerin o yoğun aromasından istifade ediyor. Torosların zirvesinde yabani ağaç bile yok. Toros kaya kekiği, kır çiçekleri ve yabani yoncalardan polen topluyor arılar. Dolayısıyla Toroslarda üretilen bal diğerlerinden çok farklı” diye konuşuyor.
Tüketici neye güvensin?
Kovanların çevresinde ilaçlı tarımın yapılmadığını ve üretimin hiçbir safhasında kimyevi ilaç kullanılmadığını söyleyen Çay, tüketicinin bal alırken neye dikkat etmesi gerektiğine ilişkin de şu bilgileri veriyor: “Öncelikle kavanozun üzerindeki organik sertifika logosuna dikkat etmeli. Eğer sertifika logosu yoksa o ürün organik değildir. Organik bal kovandan markete kadar denetlenen bir ürün. Fiyatlar da önemli. Kaliteli bir balın değeri ortalamanın üzerinde olmalı.”
Ortadoğu’dan büyük talep
Türkiye’nin organik arıcılık yapmak için çok geniş bir araziye ve hava şartlarına sahip olduğunu vurgulayan Çay’a göre Türkiye gelecekte dünyanın en güçlü organik bal üreticilerinden biri olabilir. Yurtiçi ve yurtdışı taleplerinin karşılanamadığını söyleyen Çay, “Ortadoğu ülkelerinden çok fazla organik bal talebi oluyor ancak biz Türkiye’deki talebi bile karşılamakta zorlanıyoruz. Türkiye’de organik arıcılığın gelişmesi şart. Bu ülkenin birçok yeri dağlık olduğu için tarım yapılmıyor. Tarım yapılmayan yerler organik arıcılık için çok uygun” diyor.
İTALYA’DAN BRONZ GELDİ
Ürettiği çiçek balıyla 2011’de İtalya’da düzenlenen “Organik Bal Yarışması”nda bronz madalya alan Celal Çay, organik arıcılığı ve geçiş sürecini şöyle anlatıyor: “Kullandığımız balmumu ve kovanlar tamamen özel. Organik standartlarını sağlaması için kovanların hiçbirinde kimyevi bir madde (boya, ilaç vs) olmaması gerekiyor. Ayrıca kovanlarımızın 5 kilometre civarında ilaçlı tarım yapılan yerlerin de olmaması gerek. Kovanların çevresinde ilaçlı bitkiler olmadığı için arılar tamamen doğal kır çiçeklerinden polen topluyorlar. Biz bu şartları bir yıl içinde tamamladık. Yeni kovanlar ve balmumları aldık. O kovanları konvansiyonel tarımın yapılmadığı Toros Dağları’nın zirvelerine taşıdık. Şartlar oluştuktan sonra da organik üretim yapıp yapmadığımızı denetleyen sertifika kuruluşundan sertifikamızı aldık. Arıcılık ekolojik sistem içinde çiçekler arası polen taşıyarak döllenmeyi de sağlayan önemli bir unsur. Kovansiyonel tarım arttığı müddetçe başta arılar olmak üzere birçok ekolojik unsur yok olacak.”
‘Devlet desteklemelİ’
Çay, devletten yeteri kadar destek görmediğinden de yakınıyor: “Kovan yardımı yapılabilir, sertifika kuruluşlarına ödediğimiz yüklü para azaltılabilir. Biz ekolojik üretimi sevdiğimiz ve doğru bulduğumuz için yapıyoruz. Ama bu konuda devlet teşviki çok önemli. Organik tarım ne kadar artarsa organik arıcılık da o kadar artar. Özellikle küçük üreticilerin devletin desteğine ihtiyacı var. Organik üretime geçmek çok maliyetli.”